Sadık Yarim

Sadık Yârim

Dağ Gibi Düşünmek

Her ne kadar, toprak insan ilişkisi, insanın yerleşik yaşama geçmesiyle birlikte daha görünür bir hal almış olsa da aslında, insanın toprakla ilişkisi insanın var olmaya başladığı andan itibaren başlar. İnsan, yaşamını sürdürebilmek için toprağa bağımlıdır. Gündelik yaşam etkinliklerinin neredeyse tümünü toprağa dayalı gerçekleştirir. Toprak, ayağımızı sağlam şekilde basabildiğimiz yerdir. Tüm kültürlerde olduğu gibi Anadolu kültürü de toprakla şekillenmiş, yaşamın her alanında topraktan esinlenmiştir. Ocaktaki güveçte, Hıdırellez’deki dilekte, duvardaki resimde, çalınan sazda, söylenen sözde hep toprak vardır. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, savaşları ve açlığı yakından tanıyan biri olarak toprak ve tarıma özel önem vermiştir. Atatürk “Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermekteyiz” diyerek Türkiye’nin ekonomisinde hala etkin olan tarımı ülke gündeminde tutmuştur. 

Mevlana’nın “Merhamette güneş gibi ol; cömertlikte akarsu gibi ol; tevazuda toprak gibi ol; ayıpları, kusurları örtmekte gece gibi ol” ifadesi toprağın fedakârlığını ortaya koymaktadır. 

“Karnın yardım kazmayınan belinen / Yüzün yırttım tırnağınan elinen / Yine beni karşıladı gülünen / Benim sadık yârim kara topraktır.” dizeleriyle “Kara Toprak” şiirinde Âşık Veysel toprağın üretkenliğini, dostluğunu, yarenliğini ve karşılıksız vericiliğini kısacası toprağın insan yaşamındaki önemini anlatmıştır. 

Âşık Veysel Şatıroğlu 1894’te bir Orta Anadolu kenti olan, Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan Köyü’nde dünyaya geldi. Annesi Gülizar, babası "Karaca" lakaplı Ahmet adında bir çiftçiydi. Veysel çocuk yaşta yörede yaygınlaşan çiçek hastalığından dolayı küçük yaşta gözlerini kaybetti. Babasının, Âşık Veysel'e oyalanması için aldığı bağlama hayatını değiştirdi. Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden biri oldu. Anadolu kültürüne birçok deyiş ve şiir kazandırdı. Doğa şiirlerinin temel unsurunu oluşturdu. “Kara Toprak” en çok bilinen şiirlerinden biridir.1 

“Demir olsam çürürdüm, toprak oldum da dayandım.” Yaşar Kemal, İnce Memed. 

Türk Edebiyatının en önde gelen yazarlarından birisi olan Yaşar Kemal 1923 yılında Osmaniye'nin Hemite Köyünde dünyaya geldi. On altı yaşındayken ilk şiiri "Seyhan”ı, yirmi yaşındayken ilk kitabı olan “Ağıtlar”ı yayınladı. 1947'de dünyada ve Türkiye’de edebiyat kariyerinde önemli bir yeri olan İnce Memed'i yazdı fakat yarım bıraktı ve kitabı 1953-54’te bitirdi. 1955-1984 arasında öykü, roman, röportaj ve makalelerden oluşan 33 kitabı çıktı. Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu'nun efsane ve masallarından yararlandı. Edebiyat eleştirmeni Emin Özdemir’e göre öykülerindeki ve romanlarındaki dilin toprağını, doğadan devşirdiği öğeler oluşturur. O, salt yaylaların değil, ovaların, dağların, koyakların, düzlüklerin, büklerin, bataklıkların, sazlıkların sözlüğüdür. Ezberinde, bir başka deyişle yüreğindedir doğa. Hayvanlar, bitkiler, renkler, kokular, kısacası tüm canlı ve cansız varlıklar, Yaşar Kemal’in dil toprağında yer alır.2 

“Çok ödül aldım, ama en büyük ödülüm iki tanedir. Bunlardan biri, 2500 metre yükseklikte bir dağda, bir çocuğun beni gösterip, arkadaşlarına, ‘koşun koşun erozyon dede gelmiş’ demesidir. Diğeri ise bir kula nasip olmuş en büyük ödüldür, daha büyük ödül olacağına inanmıyorum; bu ödül de, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmamdır.” Hayrettin Karaca.

Hayrettin Karaca 1922 yılında Bandırma’da dünyaya geldi. İkinci Dünya Savaşının sürdüğü seferberlik yıllarında ailesinin triko örme fabrikasının başına geçerek çalışma hayatına başladı. Ellili yaşlarında, Türkiye’nin ilk özel arboretumunu (ağaç parkı) kurdu. Yurt içindeki gezilerinde Türkiye’nin anıtsal ağaçlarının fotoğraflarını çekti, onların korunması yönünde çalışmalar başlattı ve yetkilileri habitat ve biyolojik çeşitliliğin karşı karşıya bulunduğu tehlikelere karşı uyardı. Bu geziler sırasında Türkiye’de insan etkinliklerinin neden olduğu çölleşme tehdidinin farkına vardı. Gözlemlediği felaket karşısında sessiz kalamayacağını hissetti ve Türkiye’deki çevre çalışmalarının liderliğini üstlendi. Sanayici arkadaşı Nihat Gökyiğit’le birlikte 1992 yılında TEMA Vakfı’nı, Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı’nı kurar. Bugün TEMA Vakfı 33 yaşında, 1.200.000’i aşkın gönüllüsü ve sadece Türkiye’deki 81 temsilciliği ile değil Dünya’da toprak ve doğa için tüm enerjisiyle çalışan büyük bir aile olmuştur. 

“Toprağı da mutlu edebilirsin, hayat felsefemde bu var. Başkaları mutlu olduğu zaman mutlu oluyorum” Nihat Gökyiğit. 

1925 Artvin doğumlu A. Nihat Gökyiğit, lisans eğitimini Robert Kolej'de, yüksek lisansını Michigan Üniversitesi İnşaat Mühendisliği dalında tamamladı. 1956 yılında ortakları ile birlikte Tekfen'in nüvesi olan FNN Müşavir Mühendislik firmasını kurdu. 1988-2005 yılları arasında DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) ve 1985-1987 yılları arasında TÜSİAD (Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği) Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu. Gökyiğit, ÇEDBİK (Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği) ve Hayrettin Karaca ile birlikte kurduğu TEMA'nın (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı) Kurucu Onursal Başkanı'dır. TEMA Vakfı'nın çevre, doğal varlıkları koruma ve kırsal kalkınmaya yönelik ilk projelerini ve sponsorluğunu üstlenerek harekete geçirmiştir, bunlardan Camili Beldesi Sürdürülebilir Kalkınma Projesi, Johannesburg Dünya Zirve Konferansı'nda ödüle layık görülmüştür. A. Nihat Gökyiğit, kendi adını taşıyan ANG Vakfı aracılığıyla, eşinin anısına İstanbul'da 50 hektarlık bir alan üzerine Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'ni (NGBB) kurmuştur. 

“Yaşam çabalarını, tasalarını, acılarını, yoksulluklarını yaşadığım “Toprak Adamları’nın” gerçeğinde kendi gerçeğimi yeniden buldum. “Çağdışı” dediler. “Sefalet edebiyatı” dediler, aldırmadım… Önce içinden geldiğim toplumsal ve doğal ortamdan ayrı düşemezdim.” Neşet Günal.

Neşet Günal, 1923 yılında Nevşehir’e bağlı Özyayla Köyü’nde doğdu. 1939 yılında, sınavlarını kazanarak girdiği; şimdiki adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden 1946’da birincilikle mezun oldu. Türkiye’de figüratif resim sanatının öncüsü, en önemli temsilcisi; kompozisyonu ve ifade gücüyle Türk resminin klasiklerinden biri olarak anılır. Resimlerinde, ağırbaşlı iri figürler, büyük el ve ayaklar, kaba giysiler, belirleyici üslubudur. Toprağa bağlı yaşayan Anadolu insanının vefalı yaşamını anlatmıştır. Bunu yaparken özenli olarak toplumsal yaşama biçimini ele almıştır. “Toprak Adamlar” adlı eseri öne çıkan başlıca eserlerindendir. Eserinde doğup büyüdüğü Nevşehir başta olmak üzere Orta Anadolu'nun çorak topraklarından izlerle ''Toprak Adamlar'' adını verdiği, bozkırın, hastalığın ve yorgunluğun yıprattığı ama zorluklardan yılmayan insanların mücadelesini dile getirir.3_4 

150-200 yıl önce inşa edilmiş konik kubbeli Harran Evleri kare ya da kareye yakın prizmatik bir temel üzerine indirme tekniğinde tuğlalardan yapılmıştır. En çok 5 metre yüksekliğindeki kubbeler 30-40 tuğla dizisiyle örülmüştür. Bu mimaride her kubbe kemerlerle diğer bir kubbeye bağlanarak içeride geniş mekânlar oluşturur. Harran Evleri’nin eski dönemlerde özel bir toprağın gülyağıyla ezilip karıştırılmasından yapıldığı söylenir. Harran Evleri bölge iklimine uygun olup, yazın serin, kışın sıcaktır.

Anadolu’nun jeolojik yapısına bağlı olarak zengin kayaç ve toprak çeşitliliği Anadolu mimarisinde taşın hem temel yapı hem de süsleme malzemesi olarak yoğun bir şekilde kullanılmasını beraberinde getirmiştir. Ahlat taşı olarak adlandırılan Ahlat yöresi volkanik kayaçları da bu kayaçlardan biridir. Taş işçiliğinin yaygın olduğu Ahlat’ta, Ahlat taşının geçmişten günümüze mezar taşları, kümbet, türbe, han, hamam, camii, çeşme, kale, medrese, kervansaray gibi eserlerde yoğun olarak kullanıldığı görülür. Taş İşleme Sanatı, ülkemizin somut olmayan kültürel mirasıdır.6 

Türkiye’nin göçebe yaşamı sürdüren son topluluğu olan Sarıkeçili Yörükleri, binlerce yıllık bir kültürü devam ettiren nadir topluluklardandır. Mersin sahilinden Konya yaylalarına Toroslar’da yılda iki kez göçerek keçi yetiştiriciliğiyle geçimlerini sağlayan Sarıkeçililer yaklaşık 500 kilometreyi iki aya yakın bir sürede kat eder. Göç katarlanmış develerle başlar, keçileriyle birlikte otlak peşinde koşarak devam eder. Ne belirli bir yaylakları ne belirli bir kışlakları vardır. Kıl çadırlarını kondurdukları yer onlara ‘‘yurt’’ olur.7 

Kütahya çini ve seramik; seramik hammaddesi kil olup elde, kalıpta veya tornada biçimlendirilmiş, fırınlanmış her tür eşyanın genel adıdır. Seramiğin tarihçesi insanların ateşi bulmaları ile başlar. Yüzyıllar boyunca, kap kacak yapımında kullanılmış gerek eski çağlarda gerekse günümüzde yapı tuğlası üretiminde yararlanılan bir gereç olmuştur. İlk kaynaklarını Anadolu dışındaki Türk seramiğinden alan Anadolu seramik sanatı, Osmanlı devrinde tamamen kendine özgü bir gelişme göstermiştir. Orta Asya'da gelişen seramik sanatının bir kolu olan çinicilik, Selçuklularla Anadolu'ya girmiştir. Osmanlılarda mimari süslemede çok önemli yeri olan çini, cami, medrese, türbe, sarayları süslemekte kullanılmıştır. Günümüzde çini merkezi Kütahya’dır. Burada daha ziyade Selçuklu renk ve desenleri taklit edilerek üretim yapılır.

Kum heykel sanatı, son yıllarda dünyada yeni yeni yaygınlaşan özel bir Ephemeral (geçici) sanat türüdür. Alternatif sanatlar kapsamında yer alan kum heykel etkinliklerinde sadece su ve kum kullanılır. Kum Heykeltıraşlar yapılan heykelin boyutları da göz önünde tutularak çalışmalarını solo ya da 2-3 kişiden oluşan ekipler halinde yürütürler. Sonuçta ortaya yüzlerce ton ağırlığında, metrelerce uzunluk ve yüksekliğe sahip sadece suyun ve kumun kullanıldığı muhteşem eserler ortaya çıkar. Kum heykel sanatı hiçbir şeyin kalıcı olmadığı ve her şeyin bir gün yok olacağı felsefesini taşır. Bu yüzden izleyenleri hayrete düşüren bu eşsiz eserler kısa bir dönem sergilendikten sonra yıkılarak tamamen ortadan kaldırılırlar.

2010 yılının Nisan ayında ilk defa organize edilmeye başlanılan İzmir Alaçatı Ot Festivali’nin yapılma amacı, Ege Bölgesinde yetişen çok özel otların çeşitliliğini seyahat severlere aktarabilmek ve bu otlarla pişirilen unutulmaya yüz tutmuş yemeklerin gün ışığına çıkarılmasına katkıda bulunmaktır. Festival, bir milyonu aşkın kişiyi toprağın bereketinde buluşturuyor ve doğa ve insan arasındaki kadim ilişkiyi şenlendiriyor. 

 

Kaynaklar:
  1. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. Âşık Veysel Satıroğlu. Erişim tarihi 2025, erişim adresi http://www.kultur.gov.tr/EN,118271/asik-veysel-satiroglu.html 

  2. Gerçek Edebiyat. Yaşar Kemal’in Dil Toprağı. Erişim tarihi 2025, erişim adresi https://www.gercekedebiyat.com/haber/1841-2514.html

  3. Arsız Sanat. Bakış Açısı: Neşet Günal II. Erişim tarihi 2025, erişim adresi http://arsizsanat.com/bakis-acisi-neset-gunal-ii/ 

  4. Antikalar.  Figüratif resmin toplumsal gerçekçi ustası: Neşet Günal. Erişim tarihi 2025, erişim adresi http://www.antikalar.com/neset-gunal/ 

  5. T.C. Harran Kaymakamlığı. Harran Kümbet Evleri. Erişim tarihi 2025, erişim adresi http://www.harran.gov.tr/harran-kumbet-evleri

  6. Sökmen, S.  “Ahlat’ta Geleneksel Taş İşçiliği,” Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 17, no. 2, (Aralık 2015): 99-119 

  7. Atlas Dergisi. Sarıkeçililer’in Bahar Göçü Hazırlığı Başladı. Erişim tarihi 2025, erişim adresi https://www.atlasdergisi.com/gundem/sarikecililerin-bahar-gocu-hazirligi-basladi.html

  8. Yaşayan Miras ve Kültürel Etkinlikler Genel Müdürlüğü. Hammaddesi Toprak Olan Geleneksel El Sanatları. Erişim tarihi 2025, erişim adresi http://aregem.kulturturizm.gov.tr/TR,12755/hammaddesi-toprak-olan-geleneksel-el-sanatlari.html 

  9. Kum Heykel Müzesi. Erişim tarihi 2025, erişim adresi http://www.sandlandantalya.com/about.php 
Daha fazlasını göster...